Göktürk Yazıtları, bir başka adlandırmayla Orhun Kitabeleri, tarihte "Türk" sözcüğünün geçtiği ilk metinlerdir ve Türklerin yazılı ilk ürünü olarak kabul edilir.
Göktürk Yazıtları, Göktürk imparatorluğunun en parlak dönemini yaşamakta olduğu, Bilge Kağan'ın hükümdarlığı sırasında dikilmiş yazıtlardır. Çok sayıda dikili taştan oluşan ve kimi kaynakların "Bengütaş" (sonsuza dek yaşayacak taş) adını verdiği bu anıtların en önemlilileri Vezir Tonyukuk, Kül Tigin ve Bilge Kağan adına dikilmiş olanlardır.
Bunların ilki Tonyukuk anıtı, vezirin kendisi tarafından 725'te, ikincisi Kül Tigin anıtı, Bilge Kağan tarafından 732'de, üçüncüsü Bilge Kağan anıtı ise oğlu tarafından 735'te dikilmiştir.
Tonyukuk, kendi anıtında, anı türünün ilk ve en güzel örneklerinden birini vermiş, kendi yaşam öyküsünün yanı sıra, Türklerin tarihinden bir kesiti de kişisel bir anlatımla dile getirmiştir.
Kül Tigin ve Bilge Kağan anıtının birçok yeri birbirine benzerlik göstermekte, Bilge Kağan anıtında Kül Tigin'in ölümünden sonraki olaylar da yer almaktadır.
Kül Tigin ve Bilge Kağan anıtları, birer kilometre arayla Baykal gölünün güneyindeki Orhun ırmağı civarında Koşo Tsaydam bölgesinde; Tanyukuk'unkiyse daha doğuda, Tola ırmağının yukarısındaki Bayn Çokto bölgesinde bulunmaktadır. Her üç anıt da, yanlarındaki tapınak ve türbelerle bir anlamda birer külliye oluşturmaktadır. Çevrelerinde çeşitli heykeller, öldürdükleri düşmanları simgeleyen balballar vardır.
Uzun zaman bütün dünya araştırmacılarının ilgiini çeken bu taş metinler, 1893'te Danimarkalı bilgin Thomsen'in önce "tengri", "Türk", "Kül Tigin" sözcüklerini, sonra da bütün yazıları çözmesiyle okunmuştur.
Bilge Tonyukuk ben özüm Tabğaç ilinge kılındım. Türk budun Tabğaçka körür erti. Türk budun kanın bulmayın Tabğaçda adrıldı kanlandı, kanın kodup Tabğaçka yana içikdi. Tengri ança timiş erinç: kan birtim, kanıngın kodup içikding. İçikdük üçün Tengri ölütmiş erinç. Türk budun ölti, alkındı, yok boldı. Türk Sir budun yerinte bod kalmadı…
Bugünkü Türkçeyle
Bilge Tonyukuk ben kendim Çin ilinde kılındım. Türk milleti. Çin'e tâbi idi. Türk milleti hanını bulup Çinden ayrıldı, hanlandı. Hanını bırakıp Çin'e tekrar teslim oldu. Tanrı şöyle demiştir:
Han verdim, hanını bırakıp teslim oldun. Teslim olduğun için Tanrı öldürmüştür. Türk milleti öldü, mahvoldu, yok oldu. Türk Sir milletinin yerinde boy kalmadı.
Tengri teg tengride bolmış Türk Bilge Kağan bu ödke olurtum. Sabımın tüketi eşidgil. Ulayu ini yigünüm oğlanım biriki oğuşum burunum biriye şadpıt begler yırıya tarkat buyruk begler Otuz (Tatar…………) Tokuz Oğuz begleri budunı bu sabımın edgüti eşid katığdı tıngla:
İlgerü kün toğsık(k)a birigerü kün ortusıngaru kurigaru kün batsıkınga yırıgaru tün ortusıngaru anda içkeri budun (kop) m (ang)a k(örür). (Bunç)a budun kop itdim. Ol amtı anyığ yok. Türk Kağan Ötüten yış olursar ilte bung yok…
Bugünkü Türkçeyle
Tanrı gibi gökte olmuş Türk Bilge Kağanı, bu zamanda oturdum. Sözümü tamamiyle işit. Bilhassa küçük kardeş yeğenim, oğlu, bütün soyum, milletim, güneydeki şadpıt beyleri, kuzeydeki tarkat, buyruk beyleri, Otuz tatar …………… Dokuz Oğuz beyleri, milleti! Bu sözümü iyice işit, adamakıllı dinle:
Doğuda gün doğusuna, güneyde gün ortasına, batıda gün batısına, kuzeyde gece ortasına kadar, onun içindeki millet hep bana tâbidir. Bunca milleti, hep düzene soktum. O şimdi kötü değildir. Türk kağanı Ötüken ormanında otursa ilde sıkıntı yoktur…
"… Üze kök tengri as(ra yagız yir kılındukda ikin ara kişi oğlu kılınmuş). Kişi oğlında üze eçüm apam Bumın kagan İstemi kagan olurmuş. Olurupan Türk budunung itin törüsin tuta birmiş,
iti birmiş…"
…
"…İlgerü Kadırgan y (ışığ asa b(udunu)ğ ança (kondurtumuz, ança itdimiz. Kurıgaru) Küngü Tarbanka tegi Türk budununğ ança kordurtumuz, ança itdimiz.
Ol ödke kul kulluğ küng künglüg bolmış erti. İnisi eçisin bilmez erti, oğlı kangın bilmez erti. Ança kazganmış ança itmiş ilim (iz) törümüz erti.
Türk Oğuz begleri budun eşid: Üze tengri basma(sar asra) yir telinmeser Türk budun ilingin törügün kim artatı udaçı (ert)i? Türk budun ertin, ökün! Küregüngün üçütn igitmiş kaganınga ermiş (barmış edgü) ilinge kentü yangıldıg, yablak kigürdüg…"
Bugünkü Türkçeyle
"… Üstte mavi gök, altta yağız yer kılındıkta, ikisi arasında insan oğlu kılınmış. İnsan oğlunun üzerine ecdadım Bumin Kağan, İstemi Kağan oturmuş. Oturarak Türk milletinin ilini, töresini tutuvermiş, düzene sokuvermiş…
…
Doğuda Kadırgan ormanını aşarak milleti öyle kondurduk, öyle düzene soktuk. Batıda Kengü tarbana kadar Türk milletini öyle kondurduk, öyle düzene soktuk.
O zamana kadar kul kullu, cariye cariyeli olmuştu. Küçük kardeş büyük kardeşini bilmezdi, oğlu babasını bilmezdi. Öyle kazanılmış, öyle düzene sokulmuş ilimiz, töremiz vardı.
Türk, Oğuz beyleri, milleti işit: Üstte gök basmasa, altta yer delinmese, Türk milleti, ilini, töreni kim bozabilecekti? Türk milleti, vazgeç, pişman ol! Disiplinsizliğinden dolayı, beslemiş olan kağanına, hür ve müstakil iyi iline karşı kendin hata ettin, kötü hale soktun."
Türklerin İslamiyeti kabulünden önce kullandıkları bir diğer alfabe de Uygur alfabesidir. Göktürk Devleti'ni yıkarak M.S. 745'te bağımsız bir devlet kuran Uygurlardan taş ve kağıt üzerine yazılmış çeşitli metinler kalmıştır.
Uygurlar, Göktürklerin benimsediği Şamanizm'i bırakıp Mani ve Buda dinini benimsemiş, daha çok da dini içerikli metinler ortaya koymuşlardır. Bu metinlerde Maniheizm, Budizm ve Hıristiyanlıkla ilgili çeşitli öyküler, bilgiler ve inançlarla ilgili yazılar bulunmaktadır. Çok önemli bir kısmı Çince ve Moğolca'dan çeviri olan bu metinlerin en önemlileri şunlardır:
Çinceden bir çeviri olan bu kitapta Budizm'e ait dini-ahlakî inanışlar, Budizm'in felsefesi ve bazı pratik bilgiler yer almaktadır.
Uygurlar arasında çok yayılan bu eser, kısa cümleleriyle, içten anlatımıyla ve zengin söz varlığıyla dikkat çeker. Eserde beş duyu organı ve manevi bilgiler yer alır.
Sekiz Yükmek'in Bölümleri
Singku Seli Tutung tarafından Çinceden yapılan bir çeviri ve uyarlamadır. Singku Seli Tutung bazı eklemeler yapmış ve eseri genişletmiştir. Budizm'in esaslarını, felsefesini ve Buda'nın menkıbelerini anlatan bir eserdir. Pek çok hikayeden oluşan bu eserin başlıca hikayeleri Şehzade ile Aç Pars Hikayesi, Çestani Bey Hikayesi, Dantipali Bey Hikayesi'dir.
Göktürk alfabesiyle yazılmış bu metin, Mani çevresinde oluşmuş önemli bir eser kabul edilir. İçinde birtakım dini unsurların bulunmasına karşın, temelde bir fal kitabıdır. Her biri ayrı bir fal olarak yorumlanan 65 paragraftan meydana gelmiştir. Bu eserde çeşitli adetler, inanışlar ve masal unsurları da yer almakta, günlük dile ait kelimeler bolca kullanılmaktadır.
Bu eser, Uygurlar döneminin en tanınmış hikayesidir. Kansu vilayetindeki Bin Buda mabetlerinde bulunan bu eserde, iyi yürekli bir şehzadenin bütün canlılara yardım etmek ve canlıların birbirini öldürmelerine engel olmak için çok değerli bir mücevhere ulaşmaya çalışması anlatılır. Bu mücevheri ele geçirmek üzere maceralı bir yola çıkan şehzade, gemiyle yolculuk eder, türlü tehlikeler yaşar. Şehzade mücevheri ele geçirir, ancak kötü kalpli kardeşi, onun gözlerini oyarak mücevheri elinden alır. Sonunda adalet yerini bulur, iyi yürekli kör şehzade Budha'ya dönüşür.
Bu eserin orijinali Sanskritçe olup 10. yüzyılda Uygurcaya çevrilmiştir. Eserde canlı bir üslup vardır. Olaylar akıcı bir dille anlatılmış, karşılıklı konuşmalar ve kısa tasvirler de esere akıcı bir nitelik kazandırmıştır.